18. 09. 21
posted by: Administrator

 

 

Prof. Dr. İ.Hamit Hancı yazdı; Son Asur kralı Asurbanipal'in kütübhanesinde bulunan eski bir Sümer metninde, yılanla kartal arasında geçen şu efsane anlatılır: Kuş, komşusu yılana, "Gel" dedi, "Barış ve dostluk yemini edelim ve ona uymayanın üstüne güneş tanrısı Şamaş'ın laneti yağsın."Güneş tanrısının huzurunda yemin ettiler ve yeminlerini lanetle mühürlediler:  Sonra yavruları oldu. Yılanınki bir karaağaç gölgesinde, kuşunki bir Dağ doruğunda doğdu. Ve kuş yabani bir boğa veya eşek yakaladığında, yılan bundan yedi, çekildi ve yavruları yedi. Yılan yabani bir keçi veya antilop yakaladığında, ulu kartal yedi, çekildi ve yavruları yedi. Ta ki bir gün, kartalın yavruları tüylenip de kötü düşünceler kuşun aklına gelinceye  kadar.

Ve efsane böylece devam eder.


Yılan, hekimliğin yanı sıra hemşirelik, eczacılık, veteriner ve diş hekimliğinin mesleki sembolü olan bir yaratıktır. Bunun neden sembol olarak seçildiği  yanıtı ise genellikle birkaç cümleyi geçmemektedir.


Bu çalışmamızda Yılanı tüm yönleriyle derinlemesine ele almak konuyu çok genişletip Prof.Dr.Fuat Yöndemlinin aktarımı ve  Evliya Çelebi'nin tabiriyle olayı "yılan hikayesi gibi" uzatmak amacımız olacaktır.  Bu nedenle her konuya kıyısından kenarından dokundurma yapılarak bir özet verilecektir.
Yılan görünüş itibariyle pek sevimli olmayan, hatta "soğuk"  olarak tanımlanan bir canlıdır.


Gerçekte , Yeryüzünde yılanlar kadar kendisine zıt anlamlar yüklenen bir başka yaratık bulmak mümkün değildir. Bir yanda  "tanrı" kabul edilip kendisine tapınılırken, diğer tarafta  "insanoğlunun Cennet'ten çıkarılmasının baş suçlusu",  "şeytan" olarak değerlendirilmektedir.  

Yılan kelimesi, etimolojik olarak Çince'deki "lung" kelimesinden Türkçe'ye geçmiştir.
San'at tarihinde bu yaratığı ifade için ayrıca  luu, ejder, ejderha,  nek, mar, soğulcan, evran (evren), dragon, griffon... gibi daha pek çok isim kullanılmaktadır.

Gerek yılan, gerekse onun dev şekli olan ejder (veya ejderha) sureti antik çağlara ait mitolojilerde çok yaygın bir semboldür.

Bütün Eski Yakın Doğu'da olduğu gibi Eski Mısır'da da yılan, ilahi bir varlık sayılmaktadır. Antik Mısır'ın yılan suretindeki ilahesinin adı Lütufkar Uto veya Wazit dir. Buna mukabil bütün Mısır'da şeytan olarak  tanınan Apophis de yılan suretindedir.

Eski Mısır san'atında görülen bir başka yılanlı tasvir ise, kuyruğunu ısırarak halka şeklini alan yılan motifidir. Kuyruğunu ısıran veya yutan yılan yani "uroborus". Uroborus:Sonum Başlangıcımdır. Bu simgeye  Roma'dan Hindistan'a, Misir'dan Çin'e kadar genis bir cografyada rastlanir ve genel olarak ebedi dönüşü, döngüsel zamanı ve hayatı, bölünmezliği  ve  sonsuzluğu simgeler. Budhistler onu samsara döngüsüyle özdeşleştirmişlerdir. Eski Mısır'da Tıbbın İki Sembolü: Yılan Ve Hekim İmhotep Tir. Tıb kelimesinin orijinini aldığı Teb (Thebai) şehrinin totemi yılandır.  Teb şehri ise Eski Mısır'ın en önemli sağlık merkezidir. Ayrıca Milattan üçbin yıl evvel Mısır'da yaşamış İm-Hotep in, tarihte bilinen ilk hekim olduğu iddia edilmektedir. Adı “Sulh ve Sukundan Gelen” anlamında olan  bu hekim, engin tıbbi bilgisinin  yanı sıra mimari ve astroloji'de de söz sahibi, yazarlık ve rahiplik yapan, çok yönlü bir alimdir.

San'at tarihiyle ilgili eserler, yılanın tıp sembolü olarak ilk defa kullanılmasının   Sümer'lerde görüldüğünü belirtmektedir.Sümer  tanrılarından birinin adı  "Hayat Ağacının Hakimi"  manasına gelen Ningişzida'dır. Bu tanrının sembolü olan ağaca sarılmış haldeki biri erkek biri dişi iki yılandır. Sopanın hayat ağacını, yani hayatı; yılanın ise gençliği temsil ettiği bu motif, binlerce yıl boyunca çeşitli ülkelerde yalnız sopa veya sopa-yılan, ya da birbirine sarılmış iki yılan halinde koruyucu ve şifa verici bir sembol olarak resimlerde, kabartmalarda kullanılmış ve  Asklepios kültünden bu yana da hekimliğin amblemi olmuştur.

Genelde kabul görmüş olan ilk tıp büyüğü Aesculapius'dur.  

Homeros, Asklepios hakkında şu efsaneyi anlatır:Lapitler'in kralının kızı Koronis, Apollon'dan hamile kalır. Apollon'un kardeşi Artemis,bir ihaneti yüzünden koronis'i okla vurarak öldürür.Apollon çocuğunu kurtarmak için kadının karnını yarar. Ölmek üzere olan çocuğu kurtarır  ve  at-adam kahin Khiron'a  teslim eder. Kahin bu çocuğa Asklepios adını verir. Asklepios, tükenmez şifa çareleriyle  meşhur Khiron'un yanında eğitim görür. Hocasından sadece cerrahlığı değil, hastalara ilaç yapmayı, şifalı otlardan dertlere deva bulmayı ve hatta ölüleri diriltmeyi öğrenir. Ölüleri diriltmesi üzerine  Zeusun gazabıyla yıldırım çarpmasıyla öldürülen Asklepios daha sonra yine Zeus tarafından tıp tanrısı olarak ilan edilir. Tıp amblemlerinde  yer eden, ve tarihi M.Ö. 3000' lere uzanan yılan figürü de, Asklepios ve  O'nun asası ile bütünleşmiştir. Ölümünden sonra Asklepios adına  ikiyüzden fazla mabed(Asklepion) kurulur..Asklepion'ların açılışı için izin  almaya gelen hey'etlere, hekimlerle beraber  kutu içinde bir yılan gönderme  adeti vardır.Asklepion'ların  giriş kapısı üzerinde "Buraya ölümün girmesi yasaktır" ibaresi yazılıdır. Hekimler imparatoru Galen in,  iyileşmeyeceği görüşüyle Asklepion'a kabul etmediği hasta intihar amacıyla , İki yılanın zehirlerini boşalttığı  tastan içer. Ancak ölmeyip, iyileşmeye başlar. Galen İyileşen hastaya: "Yılan zehirinin aynı zamanda şifa verici olduğunu düşünüyor, fakat hastalarda denemeye cesaret edemiyordum. Benim bu düşüncemi haklı çıkardın. Bundan sonra Asklepion'un sembolü çifte yılan olacaktır"  der. Asklepios'a göre hekim yılan gibi dilsiz olmalı, kimsenin sırrını başkasına söylememeli, sabır ve sükunet içinde çalışmalıdır. Asa ile temsil edilmesi, tababet tahsilinin kısa sürede  öğrenilmeyip, ihtiyarlayıp  asaya dayanıncaya kadar hekimin öğrenmeye ve tecrübe kazanmaya ihtiyaç duyduğunu belirtmek içindir. Diğer taraftan asa, iyilik tanrılarının remzidir. Yılan ise kötülük tanrılarının alametidir. Asaya sarılmış  yılan, iyilik ve  kötülük ilahlarının bir araya gelmesi demektir. Bundan dolayı hayat ağacının bir modifikasyonu olan asa (veya Eskülap'ın sopası), Batı'da da kendisine sarılmış yılanla  beraber sağlık  bilimlerini (hekimlik, dişhekimliği, eczacılık ve veterinerlik)  temsil eder.

Türkiye'de bu yılanlı asanın ilk defa resmi olarak kullanılması, 1836  yılına isabet eder. Sultan II. Mahmud, bu tarihte, Mekteb-i Tıbbiye talebelerinin, ilk defa resmi kıyafet olarak yakalarına yılanlı asa (caduceum)  işlenmiş elbiseler giymesi hakkında ferman çıkarmıştır.

Eski Grekler'de elçilerin kullandığı defne veya zeytin  dalından asaya sarılmış çifte yılan ile kanadlı caduceum ise, onlara emniyet ve masuniyet sağlayan barış ve ticaret  sembolü idi.
Yakın zamanlarda başka bir Yunanlı tanrı Hermes'in (diğer adıyla Merkür) asası (caduceus) da tıbbın sembolü olarak kullanılmaktadır. Hermese, abisi Apollon zenginlik ve servetin sihirli asasını verir. Asa, uyuşmazlık içinde olan herhangi iki şeyi uzlaştırma gücüne de sahiptir. Hermes yeni asasını denemek için birbirlerine öfkeyle tıslayan iki yılanın arasına sokar. Yılanlar kavgalarını unutup, asanın etrafına sarılırlar ve o günden sonra hep asanın üzerinde kalırlar. Ayrıca çift yılanlı  Hermes'in "caduceus"unun üzerinde de bir çift kanat bulunmaktadır

Dünyada adli tıp ve adli bilimlerin de sembolü de yılandır. Burada tıp ve adalet sembollerinin birleşmesi göze çarpmaktadır.

Eski Türkler arasında da yılan sağlık ve mutluluk sembolü olmuştur.  Sağlık kuruluşlarının kapılarında çifte yılan sembolü vardır. Anadolu'da  Selçuklu Hastaneleri buna örnektir.
Hastalık kötülük ve ceza demektir. Kötülükler yeraltından gelir; yılan da yeraltında yaşamaktadır. Yılan aynı zamanda gücü, kudreti ve  koruyuculuğu simgelemektedir. Öldürücü olması ona karşı korkuyla karışık bir saygı duyulmasına neden olmuştur.

Yılanlar ve sürüngenler birçok kültürde rastladığımız ortak sembollerdir.

Kızılderililer'e göre yılan; deri değiştirerek doğum, yaşam ve ölüm arasındaki metamorfozu simgeler. Böylece tarih boyunca yılana atfedilen özellikler doğurganlık, ölümsüzlük,  sağlık, hekimlik, sağduyu sahibi olmak, bilgelik, kehanet, iyi talih, fiziksel güç ve hız, olarak sıralanabilir.

Şifalı bitkilerde açıkça gözlenen tabiatın  iyileştirici kudretini en yakından tanıyan, en iyi bilen canlının da, yeraltında yaşadığı için bu bitkilerle çok yakın komşuluk halinde bulunan yılan olduğu  kabul  edilerek, hekimlik sembolü kendisine  yakıştırılmaktadır.

İslam ülkelerindeki Lokman Hekim  kıssası, Gılgamış efsanesini hatırlatan motifler taşır. Yiyenlere ebedi hayat, ölümsüzlük bahşeden otu, Lokman Hekim, araştırmaları sonunda Çukurova bölgesinde bulur. Keşfinin  heyecanıyle köprüden geçerken  düşürdüğü otu Lokman Hekim eline geçiremeden bir  yılan yer. Bundan dolayı yılanın ölümsüzlük, yaşama gücü ve sağlığı temsil ettiğine inanılır.

Yılan, bilhassa zehirli yılan ölüm sembolüdür. Ancak ölümün zıddı olan hayatı da hatırlatmaktadır. Dolayısıyle yılan, hayat ve sağlığı aynı  anda remzetmek için kullanılan bir motif hüviyetini kazanmaktadır

Uzak Doğu  Yin-yang felsefesi nde  çift başlı yılan motifinde bir yılan başı hayatı, öbür yılan başı ise ölümü temsil etmektedir. Dolayısıyle çift başlı  yılan, zehir  ile panzehiri hatırlatan bir örnektir.

Babillilerin ulusal destanında Gılgamış, ölümsüzlüğü elde etmek için yeraltından ölümsüzlük otunu çıkarır. Ancak bir fırsatını bulan yılan bunu yer. Yılanın çok yaşayan hayvan olması bundandır.  

Aztekler, çıngıraklı yılana özel bir önem verirlerdi. Hatta çıngıraklı Yılan  tarafından ısırılan Aztekler, toplumda itibarlı bir mevkie  yükseltilirdi. Yılan tarafından ısırıldığı halde ölmeyen kimseleri, ilahlarla temasa Geçmiş seçkin kimseler olarak kabul  ederlerdi.

Hem Maya, hem de Aztek kültürünün efsanevi kahramanı olarak kabul edilen beyaz renkli ve iri burunlu Quetzalcoatl'ın sembolü, tüylü yılandır. Tüylü  Yılan motifi  birçok mefhumun yanı sıra bilgi, şiir ve şifanın sembolü olarak kullanılmıştır.

Grek mitolojisinde Medusa, baktığı insanları taşa çeviren bir kadındır. Phorkos'un kızları olan üç Gorgon'dan biri olan Medusa'nın başı, saç yerine yılanlarla kaplıdır!  Gorgonlar, saçları yılan olan dişi canavarlardır. Onları gören erkekler taşa dönüşür .

Orta Asya Türk boyları arasında  olumlu vasıflar taşıyan  bir yaratık olarak kabul edilen yılan veya ejderha   motifi, daha sonra  korkunç ve zararlı, bir Hayvan hüviyetine bürünür. Ejderha, yılanın mübalagalı surette büyütülmüş, korkunçlaştırılmış ve stilize edilmiş, tamamen hayali  ve efsanevi bir modelidir.
 
Türk hikayelerinde yılan sıklıkla insanoğluna karşı hürmetkar, sabırlı, misafirperver, dost, yardımcı, merhametli, affedici ve bilge bir mahluktur. Gerektiğinde insanoğlu uğruna -Şahmeran efsanesinde olduğu gibi- kendini feda etmektedir. Yılanın dili çatallıdır. Çatal dil ise dedikodu ve  arabozuculuk işaretidir. Bundan dolayı dedikodu, arabozuculuk yapan kimselere yılan dilli denir. Bir yerin ıssız, tenha olmasını ifade için kullanılan deyimin tamamı, "kuş  uçmaz, kervan geçmez, yılan bağırsağını sürümez"  şeklindedir.

İstanbul Boğazı'ndaki Kız Kulesi hakkındaki efsaneye göre bir kahin, imparator Konstantin'e, kızını bir yılanın sokarak öldüreceği kehanetinde bulunur. Konstantin, bu kehanetin oluşumuna engel olmak için İstanbul Boğazı'nda, deniz ortasında yaptırdığı bir kuleye (Kız Kulesi) kızını saklar. Ancak Kuleye gönderilen bir üzüm sepetine saklanan zehirli bir
yılan, kızı sokarak öldürür! Aynı efsane, Silifke sahillerinde, kıyıdan birkaç yüz metre uzakta bulunan Kızkalesi hakkında da anlatılmaktadır.

Selçuklu Mimarisinde Darüşşifalarda yılan motifleri bulunmaktadır.Mar kelimesi farsça "Yılan" manasına gelmekte olup, Maristan (Yılan Yurdu) kelimesiyle duvarlarında yılan sureti  bulunan bina, yani hastahane kastedilmektedir. Dolayısıyle yılanlara atfedilen sağlık, şifa ve afiyet manaları da böylece hatırlatılmakta, tedavi ettirilmektedir. Darüşşifalara maristan yani yılanlı bina denmesinin bir başka sebebi ise , yılanların kötülük ve hastalıkları yutarak iyilik ve şifa  dağıttıklarına inanılmasından dolayıdır. Zaten  Selçuklular devrinde inşa edilen hastahanelerin hemen hepsinin kapısında çifte yılan motifi bulunmaktadır.

Anadolu Selçukluları devrinin en mühim sosyal, kültürel, sınai, iktisadi ve siyasi teşekkülü olan Ahi Teşkilatı'nın kurucusu Şeyh Nasiruddin Mahmud'un efsanevi adı "Ahi Evren(Evran)"dır. Evren kelimesi  kainat, alem ve yılan, ejder manalarını taşımaktadır. Debbağların  "Pir"leri olarak kabul ettikleri Ahi Evren, kitapları ve hakkında anlatılan
efsanelerden anlaşıldığına göre yılandan kırbaç ve panzehir imal eden bir hekimdir. Yılan zehrinin kendisine zarar vermemesi, bünyesinde onun zehrini tesirsiz hale getiren panzehirin varlığıyle izah edilmiş ve çok eski zamanlardan Beri yılandan panzehir elde edilmeye çalışılmıştır. Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, yılanın,  bilhassa birbirine sarılmış
Çifte yılanın Ortaasya Türkleri arasında  saadet, sağlık, uğur ve şifa  sembolü telakki edildiğini belirtir.


Anadolu halkı yılandaki şifa verici gücün Eyyub Peygamberle ilgili Olduğuna inanır. Halk inancına göre Eyyub Peygamber'in yarasına düşen kurtlar, vücudunu yiyerek delik deşik etmişler. Eyyub Peygamber bu ızdıraba sabretmiş. Sonunda  çilesini tamamlayınca, topuğunu yere vurması vahyedilmiş. Vurduğu yerden çıkan su ile yıkanmış. Eyyub Peygamber yıkanırken, vücudunu kemiren kurtlar yere düşerek bir kısmı sülük, bir kısmı ise yılana dönüşmüş. Anadolu halkı  bundan dolayı sülüğün de şifalı olduğuna inanır.
Onaltıncı asırda bazı Avrupa şehirlerini  sık vuku bulan veba salgınlarından korumak için hususi sikke (madeni para)  basıldığı  bilinmektedir. Bu paraların bir yüzünde yılan resmi altında "Yılana bakan yaşayacaktır" yazılıdır.  

Avrupa'da yılanların bir çok hastalığın tedavisinde ilaç anamaddesi olduğuna inanılmaktaydı. Bu çeşit ilaçların en meşhuru theriacum (tiryak)tır. Bu ilaç, resmi farmasötik kodekste 1908 yılına kadar yer almıştır!

Evliya Çelebi Mısır'daki  Sa'di dervişlerinin zehirli yılanları nasıl yakaladıklarını, etinden nasıl tiryak, ilaç yaptıklarını  Seyahatname'sinde anlatır.

Anadolu'da bulunan birçok yılanlı göl, yılanlı çermik gibi isimler Taşıyan yerlerde canlı yılanların şifa  bahşedici, tedavi edici özeliğinden günümüzde hala faydalanılmaktadır. Yılanlar vasıtasıyle tedavi edilen hastalıklar arasında bulunan  "Erizipel"e halkımızın  "Yılancık"  demektedir. Anadolu folklorunda , erizipele tutulanların yaralarına "yılan veya yılancık taşı" denilen bir taş  sürüldüğü takdirde, hastalığın iyileşeğine inanılmaktadır.

Halen dünyada 2500 kadar yılan türü yaşamaktadır. Bunlardan ancak üçte Biri insanlar için az veya çok derecede zehirlidir. Çok tehlikeli olanlar İse bütün yılan türlerinin % 7'sini geçmez. Yılanların sokmasının, esas itibariyle, insanları öldürmeye değil, yılanın beslenmesine matuf olduğunu unutmamak gerekir. Güvenliği tehdit edilmedikçe, hiç bir zehirli yılan, insana saldırmaz ,  uzaklaşmayı tercih eder. Ölüm olayları yılanı yakalamak, öldürmek veya  saklandığı  yerde avlamak gibi faaliyetler sırasında, yılanın kendini savunması sonucunda oluşmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde akrep sokmasından ölenlerin sayısı, yılan ısırmasından hayatını kaybedenlerden daha fazladır.
 
Yılan motifi , tüm medeniyetlerde kendisine büyük önem  ve kutsallık atfedilen esrarengiz  bir semboldür. Antik Maya, Aztek, Çin ve  Mısır medeniyeti  gibi maddi olduğu kadar Batıni ilimlerde de ileri olan bütün büyük medeniyetlerde hep bir yılan motifiyle karşılaşmak, son derece enteresan ve ortak bir vakıadır.

"YILAN HİKAYESİ"
Prof.Dr.İ.Hamit Hancı.
Ankara Univ. Tıp Fak. Adli Tıp A.D
STED (Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi) – Türk Tabipleri Birliği
Cilt:14 Sayı:8 Ağustos 2005 , pp:VI-IX

 
         KAYNAKLAR
1-Hancı İH.Nedir Bu Ölüm Dedikleri. Ölüme Felsefi Bakışlar.Manisa Barosu Dergisi.
2-Yöndemli  F. Tarih Boyunca Yılan    Piramit Yayınları , 2004.
3-Yöndemli, Fuat: Yılan Motifi: Hekimliğin Milletlerarası Sembolü. Türk Kültürü, 26: 299, 177- 179, 1988.
4-Hançerlioğlu O. Felsefe Sözlüğü Remzi Kitabevi  
5-Hançerlioğlu O .Toplumbilim Sözlüğü Remzi Kitabevi    
6-Gılgamış Destanı. Cumhuriyet Kitapları.Çev. Muzaffer Ramazanoğlu
7-Bayat AH.Tıp ve Eczacılık Sembolü Yılan. İzmir Eczacı Odası Bülteni Mart1983.
8-Watanabe T. Adli Tıp Atlası.  
9-Coelho P. Simyacı
10-Molenaar JG : Zehirli Yılanlar: Tehlikeli ve İlginç. Onganorama, 20, 1, 16- 21.
11-Tuncel M Beydağları Efsane söyler. 1999
12-http://www.beyazyildiz.com/astrologum/yilan.htm 27 HaziraN 2003
13-Arapkirli  Z. http://www.ntvmsnbc.com/news/201092.asp Tatlı dil ve yılan
14-Coşkun N: Dilde yılan modası Yeni Asır Gazetesi
15-www.kadinlar.com/moda
16-www.ondokuz.gen.tr
17-www.ondokuzbiz.com
18-www.hermetiks.org
19-Gökovalı Ş.Tıp Tarihi ve Semboller Konferansı 1997, İzmir.
 
Not:Makalemizin hazirlanmasinda önemli ölçüde yararlandığımız Prof.Dr.Fuat Yöndemli ye teşekkürü özel bir borç bilirim. Kendisi hem makaleleriyle hemde sohbetleri ve sözel verdiği bilgilerle  makalemize renk katmıştır.

18. 09. 16
posted by: Administrator

 

Biliyoruz ki evrende var olan her şey kendine özgü bir titreşime sahiptir. Renklerde, bir ışık frekansının belli orandaki yoğunlaşması sonucunda ortaya çıkar. Elektromanyetik yelpazeye baktığımızda, yelpazedeki her rengin kendine özgü bir titreşime sahip olduğunu görürüz. Aynı şekilde, insan vücudundaki hücre, organ, kas ve kemik de belirli bir frekansla titreşir. Bu frekansın değişmesi, hastalığa sebep olur.
Sağlıklı yaşamanın bir koşulu da, bedendeki renk enerjilerinin uygun bir denge halinde bulunmasıdır. Bu denge durumunun bozulması hastalığı doğurur. Renkle tedavi biliminin gayesi, bedendeki renk enerjileri arasındaki doğal dengeyi yeniden inşa etmek yoluyla hastalıklarla mücadele etmektir.
"Eğer bir rengin frekansını kullanarak, bu organın yeniden doğru titreşmesini sağlarsak, yani hasta olan bölgeye gerekli olan rengi verirsek, değişmiş olan titreşimi yeniden dengeye kavuşturabiliriz." Çünkü beden, uygun şartlar altında, her zaman orijinal yapısını yeniden kazanma eğilimine sahiptir.

Renk terapisi geniş yelpazede uygulanmaktadır. Bunların en önemlileri şöyledir:

Renkli ışık: 1 - Işık Kutusu, 2 - Projektör, 3 - Renkli Cam, 4 - Renk Meditasyonu
· Kumaş ve dekor : 1 - Kıyafetler ( iç çamaşırları ) 2 - Örtü ve çarşaflar ; pembe, yeşil, sarı rahat nefes aldırır. 3 - Perdeler. 4 - Duvar ve mobilyalar 5 - Doğa ve bitkiler
· İmajinasyon : ( Gözde canlandırma )
· Renkle nefes alma
· Yiyecek, içecekler, renkli sular

ÇAKRALAR İÇİN RENK TERAPİSİ; Renklerle şakralar arasındaki ilişki

Kromoterapi adıyla bilinen renk tedavisi eski Mısır'da, Çin'de ve Hindistan'da çok eskiden beri biliniyordu. Bu tedavi yöntemi insanda bazı renklere ait merkezler olduğu teorisinden yola çıkmaktadır. "Chakra" (şakra) adı verilen bu merkezler belirli organları yönetir. Daha öncede söylediğimiz gibi vücudumuzda 7 tane şakra, "enerji merkezi" vardır. Bunlar belirli renklerle de uyum halindedir. Organik veya psikolojik nedenlerden dolayı bu merkezler görevlerini yapamaz duruma gelince, hem idare ettikleri organlarda bazı hastalık belirtileri görülmeye başlanır, hem de uyum halinde bulundukları renk titreşimleri azalarak bu renge olan ihtiyaçları artar. Kromoterapi de bu duruma gelen hastaya aksayan şakranın rengiyle ilgili tedavi uygulanır.

RENKLERİN ÖZELLİKLERİ

Kırmızı:
Kırmızı, oldukça canlandırıcı bir renktir. Taşıdığı özelliklerle "kök şakrayı" harekete geçirir. Kırmızı, sahip olduğu yoğun enerji sebebiyle fiziksel bedenimize enerji ve canlılık veren bir ışındır. Bedenin özellikle yapıcı, üretici ve onarıcı fonksiyonlarını düzenler. Bu renk, üşütmelerde, dolaşım bozukluklarında ve tükürük bezi rahatsızlıklarında tedavi amacıyla kullanılabilir. Kırmızı, vücut sıcaklığını arttırmak ve kan dolaşımını hızlandırmak için çok uygun bir renktir. Ama bu renk, intikam, kin, öfke, aşk ve seks duygularını da harekete geçire-bileceği için, çok dikkatli kullanılmalıdır.

Turuncu:
Turuncu ışın "ikinci şakrayı" kontrol eder. Bu renk en basit tanımıyla, neşenin ve bilgeliğin rengidir. İnsanlardaki sosyalleşme duyguları, turuncu yardımıyla faaliyete geçer. Psikolojik yönden, turuncu ışın zihinsel bastırmaların ve çekingenliklerin giderilmesinde birebirdir. Akılcı yaklaşım gerektiren durumlarda, mantal seviyenin yükseltilmesi açısından büyük faydası dokunabilir. Zihinsel genişlik kazandırdı-ğından, anlayışı ve hoşgörüyü artırır. Kişinin içinde bulunduğu depresyon ve duygusal dengesizlik hallerinde de turuncu renk kullanılabilir. Bu rengin beden içinde en etkin olduğu yer, adele sis-temidir. Dalak, pankreas, mide, bağırsak ve böbrek rahatsızlıklarında turuncu renk tedavi amacıyla kullanılabilir.

Sarı:
Sarının en etkin olduğu bölge, güneş sinirağı adını verdiğimiz "üçüncü şakradır". Bu rengin enerjisi, kişinin zihinsel faaliyetlerini her yönüyle harekete geçirir. Ayrıca, moral çöküntüsünü ortadan kaldırabileceği gibi, kişiye yeni bir yaşama sevinci ve gücü aşılayabilir. Sarının yardımıyla insandaki iyimserlik ve kendine güven duyguları artar. Karaciğer, mide, bağırsak, sinir zayıflığı (nevrasteni), deri ile ilgili sorunlar, ve şeker hastalığı durumlarında sarı ışın kullanımı faydalı olabilir. Kısaca sarı renk ve onun altın sarısı tonları, hem hayati vücut fonksiyonları, hemde zihin üzerinde olumlu etkiler yaratır.

Yeşil:
Yeşil ışın, "kalp şakrası" tarafından emilir ve kalp merkezini kontrol eder. Dünya üzerinde en çok bulunan renklerden biridir. Yeşil, doğanın, dengenin, barış ve uyumun rengidir. Yeşil renk sakinleştirici bir özellik taşıdığı için, enerjimizi dengeler ve şefkat duygularımızı arttırır. Dostluk, ümit, inanç ve barış duygularının geliştirilmesine yardımcı olur. Yeşil, kalp rahatsızlıklarında, yüksek tansiyonda, baş ağrısı ve bitkinlik hallerinde tedavi amacı ile kullanılır.

Mavi:
Mavi, "gırtlak şakrasının" rengidir. Bu merkez, insanın en gelişkin kendini ifade etme melekesini idare eder. Mavi, enerji sistemimizi serinletici ve dinlendirici bir özellik taşır. Vücut enerjilerini dengeleyerek, etkin bir antiseptik görevi yapar. Vücut ısısında yükselmeye yol açan enfeksiyonlu hastalıklarla mücadele etmek içinde kullanılır. Ayrıca solunum sistemini güçlendirip düzene sokar. Bunlardan başka yüksek tansiyonun düşürülmesi ve çeşitli boğaz sorunlarının giderilmesi için de mavi renk kullanılır. Astım, suçiçeği, sarılık, romatizma ve çeşitli çocuk hastalıkları, bu rengin enerjisi yardımıyla engellenebilir. Şoklar, uykusuzluk ve dönemsel ağrılar içinde yararlıdır. Ayrıca sezgilerin güçlendirilmesi ve üzüntü duygusunun giderilmesi için mavi renk çok uygun bir renktir.

Lacivert (çivit mavisi)
Lacivert renk, ruhsal ve fiziksel rahatsızlıkların giderilmesinde çok etkin bir yeresahiptir. Bu rengin en önemli etki alanları "alın şakrası" bölgesinde bulunur. Dolayısıyla da, söz konusu şakrayla bağlantılı tüm fonksiyonların dengelenmesi ve bir düzene kuvuşturulmasıyla ilgilidir. Turuncu ışın gibi zihnin genişlik kazanmasına yardımcı olur. Onu korkulardan ve çekingenliklerden kurtarır. Ayrıca laciverdin yatıştı-rıcı ve dinlendirici özelliğide vardır. Bu renk, lenf ve salgı bezleriyle birlikte, vücuttaki bağışıklık sisteminin güçlenmesinide sağlar. Bu rengin enerjisi çok iyi bir kan temizleyici olduğu için, vücudun toksinlerden arınmasını kolaylaştırır. Beynin her iki yarımküresi arasındaki uyum, yine laciverdin oluşturduğu olumlu etkilerdendir.

Mor (menekşe):
Bu renk, tayfın enerji ışınları içinde en yüksek titreşime sahip olanıdır. Başın üzerindeki "tepe şakrasını" kontrol eder. Mor bütün öteki renklerden farklı olarak, vücudun iskelet yapısını etkiler. Ayrıca ruhsal ve fiziksel açıdan vücudu toksinlerden arındırıcı, antiseptik (mikrop kırıcı) bir özelliğe sahiptir. Bu yönüyle de, fiziksel ve ruhsal dünyamızın enerjileri arasında sağlıklı bir denge kurulmasını kolaylaştırır. Mor renk enerjisi çeşitli kanser türlerinin tedavisinde kullanılabilir. Özellikle eklem iltihabı hastalıkları mor renkle iyileştirilebilir. Ayrıca, bu renk yıpranmış olan sinir sistemi üzerinde fevkalade teskin edici, yatıştırıcı bir etki yapar. Bu renk ayrıca ruhsal, sezgisel melekelerin geliştirilmesine yardımcı olarakta kullanılabilir.

Bildiğiniz gibi şakralar kapalı olduğu zaman enerji akımında problem meydana gelmektedir. Şakralar değişik yöntemlerle açılmakta bu yöntemlerden biride renk terapisidir.Bu terapi için aşağıdaki yolu izlemeniz gerekir:
· Şakraların renginde yedi adet kumaş hazırlayın.
· Sakin bir ortamda olayları gözden geçirin ve sizi en çok etkileyen olayın üzerinde durun.
· Bu renkli kumaşların yararlı olacağına inanarak 3-5 dakika zihinsel olarak yoğunlaşıp , derin nefes alıp verin.
· Şakraların rengindeki kumaşları tek tek üzerinize yerleştirin.
· Bu işlemi enerjiyle şarj olduğunuzu hissedene kadar devam edin.

RENK SOLUMASI EGZERSİZİ

n Rahat bir konumda oturun veya yatın. Belkemiğinizin düz olmasına özen gösterin. Ayak tabanlarını içe dönük bir vaziyette yere doğru tutun.
n Gözlerinizi kapatıp derin ve ritmik nefesler alın. Evrenin sonsuzluğundan kopup gelen saf ve beyaz bir ışık girdabının , kafanızdan girip vücudunuzun en uzak köşelerine kadar yayıldığını ve sonra da ayak tabanlarınızdan çıkıp gittiğini varsayın.

n Kafanızın çevresinde ve üstünde hafif pembelikte ve macenta rengi ağırlıklı bir ışık küresinin oluştuğunu hayal edin. Bu enerji dolu sıcak ışığı, beş kez derin derin soluyun.
n Ardından tüm dikkatinizi alnınızın orta kısmında toplayın ve sağlık dolu mor rengi beş kez içinize çekin.

n Yavaş yavaş troit bölgesine gelin. Mavi rengi beş kez hissederek soluyun.
n Dikkatinizi kalbinizle boğazınız arasındaki bölgeye kaydırın. Serinletici ve taze turkuaz rengini beş kez soluyun.
n Biraz aşağı inerek kalp bölgesinde huzur dolu yeşil rengi içinize çekin.
n Şimdi vücudunuzun parlak altın sarısı bir haleyle çevrelendiğini hayal edin ve rengi de beş kez soluyun.
n Tüm dikkatinizi dalak bölgenizde toplayın ve turuncu rengi soluyun.
n Biraz daha aşağı inip kırmızı ışıkla çevrelendiğinizi düşünüp bu rengi soluyun. Bu renk sizi sağlamlaştırır, dayanma gücünüzü arttırır.
n Son olarak vücudunuzu beyaz bir ışık fanusunun içinde hayal edin ve beş kez nefes alıp verin. Biraz daha aşağı inip kırmızı ışıkla çevrelendiğinizi imgeleyin.


Dr. Davut İbrahimoğlu

Kaynak: http://www.tamtip.com

Deniz Suyunu Arıtmak Zarar Getirebilir

 

 

Deniz suyunu tuzdan arıtarak içme suyu elde etme çabalarının, küresel ısınmayı hızlandırabileceği açıklandı.

Uluslararası Doğal Hayatı Koruma Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre deniz suyunu tuzdan arıtarak içme suyu elde etme çabaları yarardan çok zarar getirebilir; [ ... ]

HABERLERDevamını oku...
Bir Yalnızlık Kıyısıydı Gözlerin

Bir yalnızlık kıyısıydı gözlerin
Issızlığında büyütürdü kendini
Çoğalırdı hiç durmadan
Binlerce göz çıkardı ortasından
Yiter giderdim baktığımda
Ay doğarken
Yürür giderdi bulutlar
Koşardım peşinden
Kayıp düşlerimden
Kayıp da düşerdim
senin acı gerçeğine
Kaygandı durduğum [ ... ]

BLOG-NOTDevamını oku...
Sen Uyuyordun

Sen öylece uyuyordun
Uzun bir uykuya yatmıştın
Duymuyordun.
Gecenin diğer adı felaket olmuştu
düşüyordu insanların üzerine.
Savaşlar kopuyordu asırlar süren
acılar gölgelerde saklanmıyordu artık.
Sevdaların üzerine yağıyordu durmadan
örtüyordu umutlarını geleceğin.
Güzel düşlerini [ ... ]

BLOG-NOTDevamını oku...
Akrep Burcunun Yaşam Serüveni

 

Kaçıncı ölmem, kaçıncı dirilmem bu?

Tanrılardan ateş çaldım,

Yüzyıllarca tutuştum, üstüste yandım.

Bir Anka kuşu gibi anne,

Kendimi külümden yarattım.

Yusuf Hayaloğlu

 

Akrep burcunun yaşam serüveni ve diğer burçlarla olan uyumu ve uyumsuzlukları:

Akrep burcu [ ... ]

BURÇLARIN SERÜVENİDevamını oku...
Mayalar Nasıl Yok Oldu?

 

Yüzyılın başından beri bilim adamları Mayalar'ın kim olduklarını, nasıl yaşadıklarını, ve uygarlıklarının bir anda neden yok olduğunu araştiriyorlar. Bu garip uygarlık MS 300'lerde dünyanın en gelişmiş uygarlığıydı ama dünyanın günesin çevresinde 365 günde döndügünü [ ... ]

YAZILARDevamını oku...
Seçici Olan Yırtıcı Olur

 

Tahir M. Ceylan yazdı; Kurtlarla kartallar yiyeceğini seçer, çakallarla akbabalarsa seçmeden yer; o yüzden kurt çakaldan, kartal akbabadan yırtıcıdır. İnsanlarda da farklı değil, yediği yemeği, giydiği elbiseyi fazla irdeleyen, karşıdakini zar zor beğenen erkek ya da kadınlar [ ... ]

YAZILARDevamını oku...
Kopya Kişilikler

 

Tijen Aykut Çorbacı yazdı; Önce belirtmek isterim ki, burada yazacaklarımın tamamı kendi gözlemim ve algılarıma dayalıdır. İnsanoğlu doğar ve doğduğu andan itibaren büyük bir çalışma içine girer. Önce bebekken öğrenmesi gereken bir dolu şey vardır, neyse ki içindeki [ ... ]

YAZILARDevamını oku...
Hemen Kulağınıza Götürmeyin

Prof. Dr. Kumbur, cep telefonunun verdiği zararları en aza indirmek için telefonu açtıktan birkaç saniye sonra konuşmaya başlamayı önerdi. Yolculuklarda ise sürekli baz istasyonu değiştirildiği için yüzde 50 daha fazla enerji yüklemesi gerçekleşiyor. Mersin Üniversitesi Mühendislik [ ... ]

YAZILARDevamını oku...
Karanlıkta Rus Ruleti ve Gölgeler

 

Gölgelerle karanlıkta rus ruleti oynadınız mı hiç?

Rus ruletini bilirsiniz. Bir silaha tek bir mermi konulur ve bu oyuna(!) kaç kişi katılıyorsa ard arda kurşunu bulana kadar silahı şakaklarına dayayıp, tetiği çeker dururlar. En sonunda bir kaybeden ve diğer kazananlar ortaya [ ... ]

BLOG-NOTDevamını oku...
Diğer yazılar...