Yalansız Yaşamak

18. 09. 16
posted by: Administrator

 

 

Son zamanlarda aklıma ciddi ciddi takılan bir konu var; yalan. Elimden geldiğince kaçındığım bir durumdur yalan söylemek, eh insanlık halidir ya bazen gerçekleri olduğu gibi karşınızdakine aktarmak istemediğiniz zamanlar oluyor. Aslında bu durumu hakkınız olarak da değerlendirebiliriz. Kendinize saklamak istediğiniz, kimseyle paylaşmak istemediğiniz durumlar olabilir.

 

Peki bu durumlar sözkonusu olduğunda ne yapmamız gerekiyor. Ben kendi adıma genelde böyle zamanlarda yalan söylemektense susmayı, bir açıklama yapmamayı tercih ederim.

 

Ama genelde gözlediğim insanların çok rahat bir şekilde yalana başvurabilmeleri… İşin ilginç tarafı bazen o kadar net görünüyor ki bu yalanlar, hani yalan söyleyen bile yalanının bu kadar açık ve berrak görülebilmesine gülebiliyor ama gene de böyle durumlar kimseyi yolundan çevirmiyor. Bazen öyle enteresan durumlarla karşılaşıyorum ki şu tavuskuşu olayı gerçekten doğruymuş, bu kadar da olmaz yahu diyorum. Ama yalanı kendine düstur edinmiş insanlar da elbette zaman geçtikçe uzmanlaşabiliyor bu yalan söyleme mevzuunda. Karşınızdaki doğru mu söylüyor yoksa yalan mı gibi bir takıntınız oluşmuşsa, sizde kendi sahanızda uzmanlaşıp önce araştırmacı, sonra dedektif, en sonunda da paranoyaklığa giden yolda epeyce mesafe kaydedebiliyorsunuz. Hatta bu konuda evren de size garip bir şekilde hizmet ederek herşeyi kucağınıza düşürebiliyor sanki çok lazımmış gibi…

 

Beden dili uzmanları da yalancılar karşısında boş durmuyor ve her gün yalan söyleyenin nasıl tespit edileceğine dair metodlar üretiyorlar. Yok gözünü kaçırdı, yok sağa baktı, yok sola baktı, yok aşağı devirdi, yok şaşı baktı; yalan söylüyor. Ben de bu göz hadisesinde gözlerimi incelemeye başladım ve ben galiba şehlayım ne olacak şimdi gibi bir tespitte bulundum, bunu yakınlarıma teyit ettirmek istediğimde de bana nedense şaşı şaşı bakıp güldüler.

 

Son günlerde beden dili uzmanları ortaya yeni bir teori attılar da bu şaşı bak şaşır hadisesinden beni çekip çıkardılar ama gene de kafa karışıklığım hala sürüyor.

 

En son belirledikleri, karşınızdaki konuşurken gözünü hiç kırpmadan gözlerinizin içine dimdik bakarsa yalan söylüyor demekmiş. Eh bir süre de, yalan dedektörlüğüne devam edebilmek için bu durumu gözleriz, mahsuru yok. Yalnız bu tesbitin ucu gene sanki bana hafifçe dokunmuş gibi geldi. Çünkü ben de eğer konuya ya da karşımdakine odaklanmışsam oldukça dik ve gözümü kırpmadan bakarım. Ama bunu artık yakın çevremdekilerle paylaşmamaya karar verdim, bu kez de gözlerini ters çevirip bana bakıp gülme ihtimalleri var. Hatta bana gülebilmek için kafalarının arkasından göz bile çıkarabilirler. Neme lazım…

 

Aslında benim bu yalan söyleme ve yalancılar mevzuunda asıl aklıma takılan konu şu; konuştuğu zaman size of of dedirten, kendini inanılmaz bilgili ve herşeyi aşmış bitirmiş gibi gösteren insanların fütursuz yalanları…

 

Böyle durumlarla karşılaştığımda ister istemez aklıma bir yığın düşünce üşüşüyor… Acaba diyorum, gerçek bilgelik ustaca yalan söyleyebilmekte mi yatıyor? Eh dünyada milyarlarca insan var; sizin bu milyarlarca insan arasında sayısı hiçte azımsanmayacak kadar çok insanla iletişim kurmak gibi bir durumunuz hasıl oluyor. Sokağa çıktığınız anda -ki yakın çevrenizdekileri es geçiyorum- bir yığın insanla iletişime geçiyorsunuz. Herşeyi herkese olduğu gibi anlatamayacağınıza göre duruma göre çözümler üretmek ve çeşitli söylemlerde bulunmak durumundasınız. Yakın çevrenizdekilere yaptığınız gibi susup kenara çekileyim diyemezsiniz. Derseniz eğer o zaman meramınızı nasıl anlatacak, hakkınızı nasıl savunacaksanız? Ansızın sizi ters köşeye yatıran bir durumla karşılaştınız diyelim… Düşünsenize, karşınızdaki bin atlı akıncı gibi inanılmaz söylemlerle üzerinize geliyor, eh susup kenara çekilirseniz atlılar üstünüzden geçip sizi dümdüz edip arkalarına bile bakmadan gidecekler, bu kesin. Böyle durumlarda yapılacak en doğru hareket benimde atlılarım var, ona göre gibi sessiz bir tehdit mi oluşturmak yoksa kendi atlılarınızı direkt ortaya salmak mı?

 

Mesela gözlerinizi ortada yani merkezde toplayıp bir süre kaynaşmalarını bekledikten ve odağı kaydırdıktan sonra gözlerinizden ışınlar çıkarmak mı, yoksa ağzınızı açıp kulaklarınızı kapatıp ardından karşınızdakinin gözlerini oymak mı en doğrusu, yoksa ağzınızı da kulaklarınızı da açıp sonra gözlerinizi ortalığa öyle dümdüz ve fütursuz bir şekilde salmak mı; öyle ya madem öyle gel böyle, yalanım, yalansın, her şey yalan mı demek lazım acaba…

 

İnanın kararsız kaldım; birinci yolu seçseniz sizin korku enerjisiyle hareket ettiğiniz için insanları korkuttuğunuzu iddia ederler, ikincisini seçseniz korku morku hak getire kesinlikle şiddet yanlısı birisinizdir. Eh üçüncüsü ise malum yalancı olmak… Bu üçü içinde en kolayı yalan söylemek gibi göründüğünden -ki kesinlikle bir yanılsama olduğunu artık biliyorum-, bu yalan söyleyerek yolunu bulup gitme taktiğini birkaç kere deneyen ben, her seferinde nedense yüzüme gözüme bulaştırıp kendimi içinden çıkılamayacak durumlar içine soktuğumdan dolayı bu işi beceremeyeceğimi kesinlikle kavramış bulunmaktayım.

 

O zaman dördüncü yolu arıyoruz ve hemen buluyoruz, yalanı yüze vurmak. Tabii bunun ardından eğer elinizde sağlam deliller yoksa ve sadece gözlerden takip etmişseniz olayı, inkar müessesesi hemen devreye girerek üstüne sizin kötüniyetli olduğunuz ilan edilebilir ki buna da sıkça şahit olduğumdan hiç tavsiye etmiyorum. Gerçi suçüstü de yapsanız gene bir şekilde mat olma şansınız mevcut. Çünkü deneyimlerimden anlamış bulunuyorum ki yalanı kendine düstur edinmiş kişiler zor durumlar karşısında ve hatta yalanı ortaya çıktığında dahi alternatif yalanlar üretme konusunda çok iyi çalışan bir beyine sahiptirler.

 

Diyelim ki beşinci yolu seçtiniz…

 

Ne yani bir beşinci yolun olmadığını mı sanıyordunuz?..

 

Beşinci yol daima doğruyu söylemek ve bunun uzantısı olarakta ayrık otu gibi durmaktır. Nerede olduğunuzu tespit ederlerse eğer, sizi gelip yolar yolar giderler, hatta atlıları üstünüzde tepiştirirler ama siz böyle durumlarda yeniden ürersiniz. Yolundukça sağlamlaşır ve dikenler çıkarırsınız her bir yerinizden. Değişik bir tür olursunuz böylece. Dangır dungur konuşan biri olarak haklı bir üne kavuşarak, tek başınıza yaşar gidersiniz.

 

Zor iş bu da yahu…

 

Bu işin içinden çıkamadım ben; en iyisi susmak galiba.

 

Herkesi kendi kişisel seçimi ile başbaşa bırakıyorum ve mümkünse eğer, yalansız bir yaşam diliyorum herkese...

 

Aylin Yabanoğlu